Eee blog'un adına uyalım değil mi? İlk "tribün anımı" paylaşıyorum izninizle;
Şimdi 4 sene önesine dönelim. 20:45 şampiyonluğunun senesine yani. İstanbul kışı yeni yeni atlatıyor, ancak hava yine de bir hayli soğuk. 4 liseli arkadaş bir hafta öncesinden karar vermişiz maça gitmeye. Ne zamandır da gitmediğimizden paraya kıyıp kapalı alttan almışız bileti üstelik. Uğurlu "forzacimbom" yazılı atkım boynumda, bilet kuyruğundan içeri giriyoruz.
Atmosfer müthiş. Stat tıklım tıklım. Taraftar önceki hafta alınan Sivas beraberliğini takıma unutturmakta kararlı. uA üstümüzde hiç susmadan tezahurat yapıyor. Biz çekirdek çitleyip, sohbet edip, oyuncuların yaptığı ısınmaları seyrederken maç vakti geliyor. Siyah forma ile sahadayız. Gecenin ihtişamı ile birleşince Galatasaray'a ayrı bir yakışıyor siyah forma. İlk 11 anons ediliyor. Biraz süpriz bir 11. Mondragon, Uğur, Song, Tomas, Ferhat, Saidou, Hasan Şaş, Aydın, Ilic, Necati, Hakan Şükür. O dönemler sağolsun Gerets bizi sol bekte Orhan Ak'ın, sağ bekte Cihan Haspolatlı'nın gazabından kurtarmış, alt yapıdan yetişen 2 genç Uğur ve Ferhat'ı keşfetmişti. Kanat sıkıntısını da yine alt yapıdan çıkan ve Konya deplasmanında parlayan Aydın Yılmaz'la gidermişti.
Vestel Manisa'nın 11'inde ise göze çarpan isim Arda Turan'dı kuşkusuz. O sezon Ege temsilcisine kiraladığımız Arda, bize karşı oynuyordu. Sol bekte de Manisaspor'un o sezon kadrosuna kattığı Hakan Balta vardı. Sol kanattan taç kullanırken soyadı nedeniyle alay konusu olan Hakan Balta, şu anda Galatasaray'ın oyuncusu işte. Manisa'da diğer göze çarpan isimlerse 85'te giren Caner Erkin, şu anda Beşiktaş forması giyen Filip Holosko ve Ersun Yanal'ın bir başka keşfi Selçuk İnan.
Neyse. Maç başladı işte, biz klasik "lay lay lay laaaay laaaaaa cimbombooooom" tezahuratınıhenüz yeni tamamlamıştık ki, 2. dakikada Necati savunmanın arkasına sarkıp attı golü. Başta tribünce ofsayt sanıp durakladık ama hakem verdi golü ve golle başladı maç. Tabiki çok sevindik, en az 5 dakika boyunca da tezahuratlarla kutladık golü fakat golden sonra takım hücumdaki etkinliğini yitirdi. Her top Hakan Şükür'e şişirilirken, orta saha çok boş kalıyordu. Gol "geliyorum" diyordu Manisa adına ki, Manisa Ilic'in kritik bir noktada yaptığı basit top kaybı sonrasında Holosko'nun kafası ile golü bulurken, golden hemen sonra Gerets Ilic yerine Volkan Arslan'ı sahaya sürdü. İşte o Volkan, takımı orta sahada toparlamakla kalmadı, 43'te 30 metreden zor pozisyonda öyle bir füze gönderdi ki, Bülent Ataman sadece izledi. Kısa süreli endişeli bekleyişimize de son vermiş oldu aynı zamanda bu golle. İlk yarıyı 2-1 önde kapattık.
Devrede Sami Yen kantininin enfes köfte ekmeğiyle kısılmakta olan sesimizi toparlayıp, enerji depoladık. 2. yarıya Gerets, Manisa'nın sağ beki Arda'nın karşısında etkisiz kalan Aydın Yılmaz yerine Sabri'yi alarak başladı. Hasan Şaş sola geçip, Sabri sağa kayınca da orta sahada biraz daha etkili olmaya başladık. Fakat maç uzun süre orta alan mücadelesi şeklinde geçerken, biz bir türlü ileride top tutmayı başaramıyorduk. "Ümit Karan Ümit Karan" tezahuratlarımızı da yaptık ama o dönemin nöbetçi golcüsü hala kenarda ısınıyordu. Manisa ise baskısını arttırmıştı, kıvırcık Zelenka'nın çektiği şut direği yalayarak dışarı çıkarken, 2 dakika sonra penaltı noktası civarında topu önünde bulan Holosko düzgün vurup ve skor 2-2'ye getirdi. Golde en büyük katkısı olan isim ise sağ kanattan yaptığı bindirmeyle, 2 kişinin arasından pasını çıkaran Arda Turan'dı.
2-3 dakika tüm stat sessizliğe büründü. Evet, takım iyi oynamıyordu ama rakipte gol atacak kadar gümbür gümbür atak yapmıyordu. Herkes heyecanla ve stres dolu gözlerle maçı izlerken, kapalı üstün başlattığı "haydi cimbom haydi cimbom haydiiiiii, tam zamanı tam zamanı şimdiiiiiii" tezahuratı bütün stada yayıldı bir anda. Bu sırada Hasan Şaş'ın yerine Ümit Karan girdi ve tam 3 forvetle birden sahadaydı Galatasaray. Takım da golün şokunu atlatıp toparlandı ama Manisa 2-2'nin m0raliyle iyice yaslanmıştı ve hiç boş alan bırakmıyordu. Her yaptığımız orta, orta yuvarlağa kadar geri dönüyor, Mondragon çıkıp pas dağıtımı yapıyordu.
Oturduğumuz yerden de skorbord gözükmediğinden, bitime kaç dakika kaldığını anca kolumuzdaki saatten hesap yaparak kestirebiliyorduk. Bu da ayrı bir stres yaratıyordu, iyice büyük bir sıkıntının çökmesine neden oluyordu kapalı alt tribününe. Biri tam "son 5" dedi ki, yine orta yuvarlağa kadar savrulan topu Volkan Arslan'ın pasıyla alıp, savunmanın ortasından süratle çıkan Song, tribündekilerin "vurmaaaaaa" seslerine karşın yaklaşık 30 metreden sert bir şut yolladı ve işte bu şut sekerek kaleci Bülent Ataman'ı mağlup etti. O gol stadı öyle bir sevince boğduki, 10 saniye sonra (kapalı altın üst sıralarına yakın oturmama rağmen) kendimi en altta, tel örgülerin orda buldum. Hiç tanımadığım adamlarla sarılıp golü kutluyorduk. Golü öyle delicesine kutlamış olacağız ki, sırtımdaki ve boynumdaki ağrıları anca eve gelince hissedebildim. Golü kutlarken bir yandan sahaya baktığımda ise Song'un kendi deyimiyle "aslan sevincini" yaptığını gördüm.
Golden sonra Manisalılar topu her ayağına aldığında ıslıklayarak top kaybı yapmalarını sağladık. Ersun Yanal da tüm riskleri almıştı yeniden skora denge getirmek için ama Ferhat'ın sol kanattan ileriye uzun yolladığı topta, Ümit Karan'ın kaleye doğru yönelen şutunu çizgide tamamlayan Sabri, "bu iş bu kadar" mesajını gönderdi ve birçok farklı duyguyu yaşadığımız 90 dakikada gülen tarafın biz olduğumuzu tescilledi. Stat çıkışında kalabalığa takılmamak için 4. golden hemen sonra stadı terkettiğimizden Ali Sami Yen'in vazgeçilmez tezahuratı olan "sarı-kırmızı-şampiyon-cimbom"a eşlik edemedik belki ama, onu stadın dışından duymak bile 25 bin kişinin o an hissettiklerini hissetmemize yetti zaten.
Manisa maçı o sezon Galatasaray için bir dönüm noktası oldu. Alınacak bir beraberlik şampiyonluk yolunda takıma çok büyük bir darbe vuracakken, Song'un 30 metreden attığı golün de şampiyonluktaki katkısı en az Hasan Kabze'nin Beşiktaş'a attığı goller kadar büyük oldu. Takım o sezonun sonunda unutulmaz bir şampiyonluk alırken, son hafta öncesinde sadece buna inanan biz Galatasaraylılar, yine buna Manisa maçı sonrasında da inanıyorduk zaten.
İşte böyle. Anılar anılar... Hüzün de verir hatırlarken, sevinçte. Bu tür paylaşımlarıma devam edeceğim ilerleyen zamanlarda da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder