12 Eylül 2010 Pazar

Rüya Değil Finaldeyiz!


Ne söylenilebilir ki? Yüreklerinize, bileklerinize sağlık. Hala daha sesim yerine gelmedi ama olsun, feda olsun. 2001'in rövanşı alındı. Acı acı hem de. Türk basketbolunda bir devrim. Bir mucize. Burdan sonra ne olursa olsun unutulmayacaksın 12 Dev Adam.

Bugün 21:30'da rakibimiz ABD. Altın madalya için savaşıyoruz.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Sıra 2001'in Rövanşında



Malum bugün Sırbistan ile Türk basketbol tarihinin en önemli maçına çıkıyoruz. Biraz nostalji yapalım. Bundan 9 sene önce, ülkemizde düzenlenen 2001 Avrupa Şampiyonası'nda finale kadar yükselmiş, ancak o zamanki adıyla Yugoslavya'nın tarihindeki altın kadrolarından birine(Milan Guroviç, Marko Jariç, Dejan Tomaseviç, Predrag Drobnjak, Predrag Stojakovic, Dejan Bodiroga vs.) kaybederek 2. olmuştuk. Türk basketbol tarihinin en önemli maçıydı. Finale kadar her maçını son derece zor bir şekilde kazanıp, çok da iyi basketbol oynamadan gelen 12 Dev Adam, finalde her turnuvada olduğu gibi Sırbistan'ın hakemler tarafından kollanmasına kurban gitmişti. Ev sahibi olduğumuz bir turnuvada hakemlere yenilmiştik yani.

Tabi bu hakem olayının geçmişi turnuvanın daha önceki maçlarına dayanıyor. Ankara grubunda İspanya'yla oynadığımız maçta hakemler bizim leyhimize haklı olmayan kararlar verip, biz de maçı kazanınca İspanyollar kıyameti koparıp, ortalığı birbirine katmıştı. İspanya koçu hakemin cebine elini sokmuş, "para mı aldın lan" tarzı bir ifadede bulunmuş ve diskalifiye edilmişti. Turnuvadan çekilme noktasına getirmişlerdi işi. Onlar bu kadar ağlayınca da eyyamcı FIBA, daha sonraki maçlarımıza hep daha önce yönettiği Türkiye maçlarında milli takımımıza karşı olumsuz tutumlar sergileyen hakemleri atamıştı.

Final maçına İspanyol(!) Eduardo Sancha'yı atarak adeta İspanyolları teselli etmiş ve "içiniz rahat olsun" mesajı vermişti. Nitekim şerefsiz İspanyol maça damgasını vurmuş ve 2. yarıdan itibaren maçı dengede götüren milli takımımız karşısında oyunun kontrolünü eline alıp, saçma sapan hücum faulleri ve diğer abuk subuk düdükler çalarak gardımızı düşürmüştü.

Yugoslavya'yı yenip o turnuvayı kazansak, Dünya'da büyük yankı uyandıracağımız gibi Türk basketbolunda da bir devrim gerçekleşecekti. Fakat olmadı, kaderimizdi belki de. Finale kadar yırtını yırtına gelmiştik çünkü. Bugünkü yarı final maçına ise bambaşka bir hava ile çıkıyoruz. Turnuvada şu ana kadar oynadığımız tüm maçları rahat kazandık ve gerçekten saygı duyulacak bir takım olduk. İşte şimde sıra 2001'in rövanşını almada, Türk basketbolunda devrim yaratmak için ilk adımı atmada, final kapısından içeri girmede.

Basketbolun melekleri seninle olsun 12 Dev Adam.

10 Eylül 2010 Cuma

Hafta Sonu Futbol


10 Eylül Cuma

20.00 Bursaspor – Eskişehirspor (Lig tv)
21.30 Hoffenheim – Schalke (Trt 3)

11 Eylül Cumartesi
14.45 Everton – Manchester United (Spormax)
16.30 Borussia Dortmund – Wolfsburg (Trt 3)
16.30 Orduspor – Güngören Belediye (Trt 1)
17.00 West Ham – Chelsea (Spormax)
17.00 Arsenal – Bolton (Spormax)
19.00 Konyaspor – Bucaspor (Digi)
19.00 Denizlispor – Çaykur Rize (Trt 1)
19.00 Kayserispor – Fenerbahçe (Lig tv)
19.00 Barcelona – Hercules (Ntv)
19.45 Ajax – Williem II (Beyaz tv)
21.00 Real Madrid – Osasuna (Ntvspor)
21.30 Türkiye – Sırbistan (Dünya Basketbol Şamp. Yarı Final – Ntv)
21.30 Beşiktaş – Ankaragücü (Lig tv)
21.30 Manisaspor – Antalyaspor (Digi)
22.00 Lens – Lille (Kanal A)

12 Eylül Pazar
13.30 Brescia – Palermo (Fox tv)
13.30 NAC Breda – Feyenoord (Beyaz tv)
14.00 Lokomotiv Moscow – CSKA Moscow (Spormax)
18.00 Birmingham – Liverpool (Spormax)
22.00 Botafogo – Sao Paulo (Spormax)
22.00 Marseille – Monaco (Kanal A)

 13 Eylül Pazartesi
19.00 Trabzonspor – Sivasspor (Lig tv)
19.00 Kasımpaşa – Karabükspor (Digi)
21.30 Galatasaray – Gaziantepspor (Lig tv)
21.30 Gençlerbirliği – İstanbul Belediye (Digi)
22.00 Stoke City – Aston Villa (Spormax)

9 Eylül 2010 Perşembe

12 Dev Adam Yarı Finalde



Söylecek bir şey bulamıyorum artık. Muhteşemsiniz. Slovenya gibi turnuvanın favorilerinden birini, çeyrek final maçında 95-68'le yenmek muazzan bir olaydır. İlk hedef, yani madalya geldi. Şimdi hedef büyültüp, kupaya doğru yol alma zamanı. Helal olsun 12 Dev Adam. Aynen devam. Bu başarıdan sonra da Sırbistan'la oynayacağımız yarı final maçına gitmek farz oldu artık. Hep beraber formalarla Sinan Erdem Spor Salonuna!

8 Eylül 2010 Çarşamba

Teoooodosiiiiiiiiic



Bitime 3 saniye kala 9 metreden kaldırıp attı ve Sırbistan'ı yarı finale taşıdı 92-89'la Milos Teodosic. Ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu, kötü oynadığında bile maç kazandırabileceğini gösterdi. Turnuvada şu ana kadar izlediğim en kaliteli maçtı. Orucu zor açtım o kadar heyecanlıydı ki :) Özellikle 2. devrede top bir o potada, bir bu potadaydı. 10 saniye içerisinde 3 kez hücum ediliyordu neredeyse.

Sırbistan maçı uzun süre hata yapmadan önde götürmenin karşılığını aldı. Velickovic, Savanovic ve de Keşeli'den süpriz katkı aldılar. Son periyotta kullandıkları her atış girdi neredeyse, müthiş yüzdeli attılar. İspanya ise tecrübesiyle 2 kez 8 sayıdan geri gelmeyi başardı son periyotta ama Navarro'ya skor anlamında destek olan 1 kişi bile çıkmayınca kaybettiler. Yine de 3 saniyede maçı uzatma şansı yakaladılar, Garbajosa yaptığı hatayla haradı onu da.

Belki İspanya'nın maçı kaybetmesini önleyemedi ama Juan Carlos Navarro şu anda Avrupa basketbolunun en iyi oyuncusudur benim gözümde. Böyle bir oyunu okuma yeteneği ve liderlik özelliği olamaz. İspanya'nın elenmesine sırf Navarro yüzünden üzüldüm. Sırbistan'ı da tebrik etmek lazım başka koç Ivkovic olmak üzere, çok iyi bir "takım" yaratmış.

Slovenya'yı geçmemiz halinde çok çetin bir maç oynayacaz. Umarım geçeriz, çünkü Slovenya bu takım karşısında tutunamaz yarı finalde. Biz yarı finale yükselirsek dişe diş oynarız, onlarla 2 kez hazırlık maçı yapmamızın da avantajını kullanırız.

7 Eylül 2010 Salı

Stresi Seviyoruz: 3-2



Belçika'yı zor da olsa geriye düştüğümüz maçta Hamit, Semih ve Arda'nın golleriyle geçmeyi başardık ve eleme grubunda 2'de 2 yaparak önemli bir avantaj elde ettik. Fakat yine son dakikalar 10 kişi rakibe karşı büyük bir kriz şeklinde geçti. Sırtım dönük izledim resmen son saniyeleri. Hava toplarına çok hakim olmaları büyük sıkıntı yarattı, yan top zaaflarımızı uzun boylu oyuncularıyla iyi değerlendirdiler.

Bu kadar abartılan, korktuğumuz Belçika'ya ,10 kişiyle kapanıp hücumda 0 etkinlik gösterdi, Servet ve Ömer'i zorlayan 1 tane atakları yok. 6 tane stoper, 2 tane ön libero ile tamamen oyunu kitleme amacıyla gelmişler. Senin bunu görüp ofansif bir kadro çıkarman ve maçın başından itibaren rakibe saldırman gerekirken 3 tane ön liberoyla başlayıp bizleri kanser ediyorsun. Aurelio veya Selçuk'tan biri çok gereksizdi, göbekte Hamit-Emre'yle başlayıp sağ açıkta adam gibi bir kanat oyuncusu kullansak, bir de forvete adam gibi birini koysak bu kadar sıkıntıya girmezdi maç. Hiddink'in ödü patlamış sanki Belçika'dan, forvetsiz ve 3 ön liberoyla çıkıyor sanki İspanya'ya karşı oynuyoruz gibi.

Diğer bir sıkıntı ise kulüp takımlarımızda salgın haline gelen yan top sorununun milli takıma da bulaşması. 2 tane komedi filmi gibi gol yedik. İkinci Onur'un hatası yüzünden geldi belki ama ilki yuh dedirten bir goldü resmen. Ön direğe kesilen topa Servet vuramıyor, kaleci dahil herkes izliyor. Artık biz Avrupa Şampiyonası'nda falan olacaksak bu golleri minimize etmemiz lazım. Üüzldüğüm nokta bu zaafımızın bilinmesine rağmen teknik heyet tarafından düzeltmek için üstüne gidilmemesi.

Son olarak, hep puan kaybettikten sonra eleştirmiş olmayalım, hakem çok kötü bir maç yönetti. Sonuca etki etmedi belki ama bu tarz bir eleme grubu maçı için oldukça tecrübesiz olduğu görüldü. Maçın kalitesini de bir hayli aşağı çekti.

Uzay Basketbolu = ABD



Bugün ABD'yi final turu maçında Angola'ya karşı salonda izleme şansı buldum. Tribünden bakınca sanki teleskopla gezegenleri, yıldızları izliyormuş etkisi yarattı bende.

FIBA standartlarının çok ama çok üstünde bir basketbol oynuyorlar gerçekten. Bugün de 121-66 gibi bir skorla mağlup ettiler Angola'yı. Rakipte öyle çok zayıf diyebileceğimiz bir takım değil, Almanya'yı yenerek son 16'ya kadar geldiler sonuçta. Yalnız Amerika'nın "atletizm" üstünlüğü çok göze batıyor. Onların bu atletliğine yakın sayılabilecek tek takım Fransa'ydı, onları da biz saf dışı bıraktık. Hücumdaki çabuklukları, akıcıkları da yetmiyor, savunmada kısa 5'in verdiği avantajla topa baskı yaparak en az 3 hücumdan birinde top kaybettiriyorlar rakiplerine. Billups'ın abiliği, Durant'in liderliği ve skor gücü, Odom'ın savunması, Rose'un topa yaptığı baskıyla savunma direncini başlatması ve kenardan gelen her oyuncunun anında maça ısınması gerçekten muazzam.

Milli takımımızla olası bir final eşleşmesinde aman diyim. Zaten bizim hızımızı kesebilecek tek takım gibi görüyorum onları turnuvada.